kalemi elime aldığım herseferinde kendimle savaşıyorum yazmaktan korkuyorum yazacaklarımda başkalrının kendi hayatını bulmasından korkuyorum çünkü ortak değerler tartışılmaz ve kaçınılmaz kaçışın tutsağı olmaktan korkuyorum...ama cümlelerimi bitirmek istemiyorum herkes yaşadıkalrını yazıp kendisi nokta koysun diye... aşklarını anlatsınlar,sevdiklerini resmetsinler,yarım kalan sevinclerini ağlayarak dillendirsinler,kısacık hayata kocaman yıllar geçiririz insanlar doğarlar büyürler vede ölürler..bu maraton sürecinde acıyı,hüznü,mutluluğu şefkati merhameti tadarlar..bazen yaşadıkalrından nefret edersin bazen hayatın yalnız o an olduğunu anlarsın ama hiçbir şekilde bunu geçmişe dönük bir içgeçiş tablosu olmaktan kurtaramasın.. ve dinledğin şarkılar sadece tozlanmış plakalarda çalar,yürek daralır ve süzülen gözyaşalrı bir kayıp romanın raflardaki yorgunluğunu anlatır....
Bir gün herkes mutlaka yaşlanacsktır. Eğer normal bir yaşantınız varsa ve ortalama bir insan ömrünü de yaşayacaksanız bundan daha doğal ve kesin bir önerme olamaz. Evet ister inanın ister inanmayın istrse çook uzak gelsin ne yaparsanız yapın yaşlanmaktan kurtulamazsınız.
O sebeple gelin isterseniz biraz empati duymaya çalışalım yaşlılara. Etraflarında genç ve enerji dolu insanlar var. Ancak kendilerini ne kadar pozitif hssederlerse hissetsinler yaşlılarda genelde enerji br yere kadardır. Etraflarına bakarlar uzun uzun kendi gençliklerini hatırlamaya çalışırlar ve eminim ki bir çoğu “Keşke” ile başlayan cümleler kurarlar… O halde bizlerinde de keşke dememesi için belki de onlara biraz kulak kabartmamaız gerektiğini de anlayabiliriz ha ne dersiniz? Yılların tecrübesi denilen bu kişilerin hiç mi yoktur bize verebilecekleri bir miktar da olsa anlayı / tavsiye… Elbette vardır ama işte biz gençler çoğu zaman yaşlı insanları bir yere kadar dinleyebilmeyi başarabiliyor bir yerden sonra tabiri caiz ise ipin ucunu kaçırıp boşveriyoruz. Hatta ilk duyduklarımızı da hemen unutuyoruz çünkü hayata hakim olan herşeyi bilen bizlermişiz gibi geliyor ve göremeyeceğimiz tehlikelere doğru hızla ilerlediğimizi de çoğu zaman farktmeyiz.
Bu tehlikeler bazen madde bağımlılığı olurken bazen de iş/ eğlence sebepli belkide hayatın asıl temel anlamlarını kaçırmakta olabiliyor. Bazen öyle ruhsuz yaşıyoruz ki gençliğin verdiği enerjinin belki de hiç yakışmadığı insanlar olabiliyoruz. Bir gün yaşlanacağımızı ve bazı şeylerin pişmanlığını yaşayabileceğimizi düşünürsek enerjinin bol olduğu ama pil gibi bunu saklı tutmaya çalışan kişiler belki enerjilerini kullanmaya başlar ve pillerin belli bir zaman sonra hiç kullanılmasalar bile kendi kendine boşalacaklarını düşünürler ha ne dersiniz?
Hadi bunların hepsini geçelim yapabiliyorsak bari yaşlılarımıza saygı duyalım. Her yaşlı birbrine benzemez ama hemen hemen çoğunun istediği şey mutlaka ama mutlaka saygıdır. Bayrmlarda, özel günlerde bir hatırlanmaktır. Onlar istemeden onlar söylemeden bizim onlar için birşeyler yapmaya çalışmaya kalkışmamızdır. En basidinden emekli bir büyüğünüzün emekli maaşını çekip her ay ona götürebilirsiniz. Sık sık hastaneye giden büyüklerimize inernet üzerinden sıra numarası alıp bekleme sürelerini azami bir süreye indirebilirsiniz. Etrafınızdaki yaşlıları düşüneseniz hayat tarzlarınıza baksanız daha o kadar sizin için basit ama onlar için çook değerli o kadar çok şey bulursunuz ki siz yeterki onu arayın muhakkak bulursunuz. Her yaşlıda kendinizi bulacağınızı unutmadan hayata devam etmenin yolunu bulabileceğiniz gib
hayat geçiyor yaşadığımız anın kıymetini bilmeli ve ona göre davaranmalıyız.kalp kırmaktan uzak durmalı gönül almayı ve sevgiyle bütünleşik olmalıyız.zamanın anlamını bilmeli kırgınlıklarımızı bir tarafa bırakıp merhametle ve şefkatle birbirmize yanaşmalıyız.
bazı şeyler ellimizde kaydığında istesekte geri getiremiyoruz belki o an farkında olmayabiliriz ama zaman geçtiğinde artık yoruldum ellimden bişey gelmiyor dedğimzde geçmişe bakıp yaptığımız hataların anlamsızlığını ve keşke yaşanmasaydı gibi kavramlarla
kendimize hesap veremiyoruz.ne olur daha zaman erken iken genç olsun yaşlı olsun birbrimize saygı gösterelim hak hukuklarımızı gözeterek hoşgörüyle davranalım birbrimize....ayrılmış sevgilliler, acı çeken aşıklar ,anne baba hasreti çeken evlatlar,
çocuk özlemi taşıyan anneler,özgürlük hayali taşıyan mahkumlar mutlu olun kıymet bilin ve birbirnize daha çok sahip çıkın hoşçakalın...
huzurevi sakinlerimizin daha rahat,daha huzurlu dahada güvende olabilmesi için vermeye çalıştığımız çabanın onların kendini iyi hisetmesiyle bizleri mutlu ediyor..gerek temizliğe gerek kontrol saatlerine gerekse sosyal aktivitelerle
onlara daha iyi hizmetler sunmanın bizi heyecanlandırdğının ve işimizi severek yaptığımızın inancında oluyoruz...çalışma arkadşlarımızın 7/24 saat boyunca işlerini aksatmamasından ve büyüklerimize verdikleri değerlerden ötürü bizleri ayrıca onure ediyor.
inşallah bundan sonrada görevlerimizi eksiksiz yapıp ve ilkgünkü heyecanla devam etmeye çalışacağız...
merhaba hayat yeni bir güne uyanırken bana yaşatıklarının notlarını okudum,gençliğimin tablolarını,dağlardaki koşuşumu ,rengarenk çiçeklerin içinde sevgi ekişim,mor papatyalarının içindeki sarhoşluğumu
bunun yanında yarım kalan beni,ellimden aldığın düşlerimi,beklediklerimi,umutlarımı,kavgalarımı almışsın
güzel olanlarda vardı ama yüreğime dokunanını daha fazla yük edinmişsin heybem hep itiraf edemediklerimle dolu kendime dahi anlatamadğım bu kırgınlıklarım sabaha uyanırken acı bir gözyaşıyla hikayeleşti..hoşçakal
mutlu olun mutlulukla yaşamaya çalışın.hergecen gün hayatan daha fazla nasıl tat alınır onun arayışına girin.çünkü hiçbir şey sizin mutluluğunuzdan daha değerli değildir.
kısacık hayata kalp kırmanın hiçbir fayda getirmeyeceği gibi hayata bakış açınızıda sınırlandırtırır zamanınıza mal olur yaşamak istediğn günlere fatura çıkartır..nekadar pozitif olursan okadar güzel enerjiler saçarsın etrafına
çemberindeki halkalarıda mutlu edersin..herkes mutlu huzurlu haftalar
Yaşlılıkla ilgili yapılan bilimsel çalışmalar, temelde yaşam süresinin uzatılmasına ilişkin olanaklar ve araçların araştırılması tarzında uzunca bir süre tıp biliminin yetki alanı içerisinde sürdürülmüştür. Bu sebepledir ki, dönemle ilgili ilk geliştirilen yaşlılık teorileri de genelde biyolojik ve fizyolojik tabanlı olmuştur. Bu geleneksel tutum nedeniyle bugün Batıda geliştirilen gerontoloji bilimi, daha ziyade tıp bilimine yardımcı bilim dalları arasında değerlendirilmektedir. Halbuki, bireyin davranış nedenlerinin hem biyolojik, hem psikolojik hem de sosyolojik kökenli olması
Yaşlı dünyamız, demografik olarak da yaşlanmaya başlamıştır. Her ne kadar yaşlanma olgusu çoğunlukla gelişmiş ülkelerin sorunu olarak kabul edilse de, artık gelişmiş ülkeler kadar, gelişmekte olan ülkelerin de önemle üzerinde durması gereken bir konudur. Yirminci yüzyılın başlarından itibaren sanayileşme etkisi ile sağlık koşullarının iyileşmesi, doğurganlığın azalması ve yaşam kalitesinin yükselmesi sonucu yaşlı sayı ve oranında önemli artışlar olmuştur. Bu artış aile ve toplum yaşamında hızlı ve önemli değişmelere neden olmuş, toplumsal kurumları, davranış ve değerleri değiştirmiş, yaşlının statüsünü ve fonksiyonlarını etkilemiştir. Bu süreçte aile yapısı ve toplumsal yapı değişirken, ailenin ve kurumların hazır oluş durumları aynı yönde değişmemiştir. Yaşam koşullarının iyileşmesi uzun yaşamayı sağlarken, uzun yaşamanın getirdiği ekonomik, toplumsal ve sağlıkla ilgili sorunlar genellikle göz ardı edilmiştir. Bu kitap, bireylerin yaşlılık konusunda temel bilgilerle donanmaları ve sorunların çözümüne yönelik tavır geliştirmelerinde yararlı olacaktır. Özellikle sağlık ve sosyal alanlarda çalışan akademisyenler, alanda öğrenim gören öğrenciler ve konuya ilgi duyanlar için kaynak kitap olma özelliği göstermektedir.
zamanım anlamsız yorgunluklarla kendime itiraf edemeğim savaşlarla geçti.. doğum sancılarını çektiklerim,hastalıklarında sabahlara kadar uykusuz beklediklerim iyi olsun diye allaha yalvarışlarım,okullu ettiklerim,
ve çoluk çocuk sahibi etiklerim şimdi nerdeler diye bir türlü kendime anlatamıyorum kalbim daralıyor nefes almakta güçlük çekiyorum bu yolcular ne zaman gelecekler neden gelmediler yoksa beni hatırlamıyorlar mı artık
belki onumuzdeki bayram gelirler diye kendimi avutmaktan başka bişey yapamıyor canımdan can gidiyor...ve hergün gözüm yüreğim umutlarım düşlerim bu pencerede hergeceni onlara benzetiyorum şu köşeden çıkıp gelecek
sımsıkı sarılıp bana yeniden hayat verecek diye ama bu sandalın artık anlamsız bir denizde kaybolduğunu zorda olsa anlamaya başladım :(
inanın bunları yazarken bile yine kendimi kandırıyorum çünkü gelmeycekler o beklediğm yolcular............
Gerçekten birbirine bağlı bir çift için, gençliğin elden gidişi bir felâket değildir, birlikte ihtiyarlama tatlılığı, ihtiyarlama acısını unutturur. Andre Maurois
İhtiyar; “Neye yarar?” diye düşünen kimsedir. Çünkü “Mücadele etmek neye yarar?” sorusuna sıra gelecek, nihayet son sözü söyleyecektir.”Yaşamak niye yarar?”
Andre Maurois
Yaşlılık ya da yaşlanma, canlı olmanın, büyümenin, gelişmenin ... kısaca yaşamış olmanın sonucudur. Büyümek ve gelişmek kadar doğal, doğmak ve ölmek kadar gerçektir. Gençliğini geride bırakmış ve yaşlanmış bir birey olarak hayatın son döneminin anlamını yakalamak ve o anlam üzerinden kendini ölüme hazırlamak her zaman kolay olmamaktadır. Belki bu zorluk nedeniyle, yaşlılık ya da yaşlanma süreci genellikle olumsuz atıflarla yüklü bir dönem olarak anıla gelmiştir. Bu nedenle olsa gerek, yaşlılığın kendine özgü psikolojik işleyişi, edebiyat ve sanat alanları dışında görmezden gelinmiş; yaşlılığın kendi içindeki anlamını yakalayamamak yüzünden yaşlılık yüzyılımızın son çeyreğine kadar yaygın biçimde "istenmeyen bir durum" olarak anlaşılmıştır. huzurevi,yaşlıevi,bakımevi
merhaba anne biliyormusn bugün senin günün,bak çiçeklerinide getirdim, hepsi rengarenk tıpkı çocukken sana koşuşumdaki gülüşlerimiz gibi bana sarılışın gibi işte hepsi öyle sen kokuyor ama şimdi eksiksin ne yapsam kendimi tamamlayamıyorum ne yapacağım anne, söylesene ne yapayım çok özledim seni,sol yanımdaki paramparça bir türlü kendime seni anlatamıyorum büyüdüm anne,büyüdükçe eksikliğin canıma okuyor çocukluğum aklıma geliyor geldikçe gözyaşlarıma engel olamıyorum seni üzdüğümemi yanayım yoksa benim için yaptıkalrınamı,yaramazlıklarımamı seni çok özledim anne,seni çok seviyorum hoşçakal annem.... melekler senle olsun rahat uyu anne
bugün pazartesi y yani anneler gününün bir sonraki günü..dün güzel birgündü kalbimiz kıpır kıpırdı sevinçliydik huzurluyduk sevdiklerimize sıkı sıkı sarılıp haksız ve kıymetsiz geçen günlerin acısını çıkarıyorduk.
her tarafımzda rengarenk çiçekler güzel gülümsemler kalbe dokunan hediyeler düşlere vuran gülüşler hayal kurdurtan sözcükler kıymet bilen sarılışlar hepsi ama hepsi çok güzeldi..
işte tamda burayı anlayamıyorum şimdi bu günü tekrar yaşamamız için 365 gününmü geçmesi lazım neden bu sevgi bahçesi herzaman yaşanmıyor neden bunu sadece zamanın insafsız merhametine burakıyoruz..
neden biz kendimiz olamıyoruz hep neden sözcükleriyle kendimizi sorgulatıp duruyoruz..çünkü biliyoruz ki o sevgi bahçesinin yaşanması için öncesinde acı çekmemiz lazım üzülmemiz lazım
yada toprağa karışmamız..işte ondan snra beklediğimiz o umut sandalı gözükür ve belkide çok geç olmuş oacak....
Hayat çok iyi dersler öğreten büyük bir okul... Hayat; imtihan içinde bir imtihan...
Her zaman, her yerde, her şeyimizle sınanıyoruz. Kabul etsek de etmesek de hepimiz yavaş yavaş yaşlanıyoruz !... Bu gün genç olmanın ne demek olduğunu biliyorsak, yaşlılığın da ne demek olduğunu bilmeliyiz... Yarın yaşlanma sırası bize de gelecektir.
Hayatın her aşamasında sıkıntı, keder ve sevincin yaşandığı dünyamızda eskiye nazaran anlayışlarda ve hayat şartlarındaki değişmeler, insanlarımızın sosyal, biyolojik yapısı yanında ruhsal yapısını da bozuyor. Bilhassa şehirlerde aile hayatında artık büyüklere yeterli ilgi, sevgi ve saygı gösterilmiyor. Bu durumda yaşlılarımız kendilerini ‘işe yaramaz’ görerek hayattan kaçıyor, çözüm arıyor ve hayata karşı karamsar bakıyor.
Hâlbuki inancımız, kültürümüz, gelenek ve göreneklerimizde yaşlılar bir nimet olarak sayılırdı. Yaşlıların verdiği sıkıntı yanında, ‘her külfetin bir nimeti vardır’ bilinciyle yaşlılara bakıldığından, problemlerin üstesinden de anlayış ve hoşgörüyle gelinirdi. Bu gün inançtan, değerlerden yoksun ailelerde ihtiyarlar bir sığıntı gibi değersiz, desteksiz, ilgisiz bırakılmaktadır. Huzur evlerine giden yorgun ve solgun yaşlılar her geçen gün artmaktadır. Bir evladın, gelinin, eşin sizi terk etmesi kanınıza dokunmaz mı? Bu duygular içersindeki insanın ruhunun kararması, kalbine indirmesi bir drama stresinin yaşanması değil midir? Kendimize yazık ediyoruz. Unutulmaması gereken; “ Ne doğrarsan tabağına, o gelir kaşığına!” sözüdür.
İnsanların hayatlarındaki en büyük pişmanlıklar, fırsat olduğunda yapmadıkları şeylerdir. İnsan, kendine uygun görmediğini başkasına uygun görebilmesi ne kadar doğru olur? Vicdanımızla, yaşanan gerçeklerle yüzleşerek, hakikati görerek, yanlıştan dönmek doğruyu bulmak gerekir…
Otobüste iki bayanın konuşmasına kulak misafiri oldum hayırdır nereden geliyorsun ? -Huzur evinden, -İyi görünmüyorsun - Evet oradaki yaşlılarımızın durumuna çok üzüldüm. Kendi kendime düşündüm ana ve babalarımız bizi büyütmek için kendilerini heder ederler biz çocuklar neden bukadar duyarsız bilmiyorum. Belki de farkında olmadan yozlaştık oysa bizim kültürümüz böyle değildi evin en güzel yeri büyüklere ayrılırdı saygı ve sevgide kusur edilmezdi. Ne oldu bize ,ne zaman bu hale geldik yüreğimiz bu duruma nasıl razı oluyor bizde aynı köprülerden geçmeyecekmiyiz yaşlanmıyacakmıyız neden düşünmüyoruz bilmiyorum o kadar bencilleştik ki kimseyi düşünmüyoruz bir göz odada çocuklarına bakan ana babalara ,çocukları koca evlerde yer bulamıyorlar Bu biz değiliz biz olamayız ,bir yaşlıyla yaşamak zor olabilir itirazım yok ama sabretmeli vefa borcumuzu ödemeliğiz ne kadar zor olsada onları hoş tutmalıyız sonra çok geç kalabiliriz ömrümüzün sonuna kadar bu pişmanlıkla yaşarız Onlar, bizlerin en değerli hazineleri onlara çok özenli bakmalıyız malıyız,elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalışmalıyız bizlere yakışan budur onları terk etmek değil ,sevgiye gark etmek ahir ömürlerini evlat ve torunlarıyla geçirtmek ve hayır dualarını almak bizlere yakışan budur...
Her insan günün birinde yalnız kalacaktır . Yeterki mutlu, huzurlu sağlığını koruyabilecek bir yeri olsun. O yer ille evlat evi olacak diye birşey yok.Evlat da olsa, herkesin ayrı bir yaşantı tarzı var. Duygusal davranmamak lazım. Şimdi evini aratmayacak huzur evleri var. Pekala kalınabilinir. Değerveren oradada ziyaret eder.faceboktaki takipçimiz Meliha Güler Günaş"a bu güzel yorumdan dolayı teşekkür ederiz
Sevgili okuyucularım insan, hayatta bir çok şeyde olduğu gibi, Alzheimer hasta yakını olmanın ne kadar zor olduğunu da, maalesef Alzheimer lı bir hasta yakını olduğunda anlayabilmektedir. Böyle olunca da yani önceden hazır olunmadığı için de, hasta yakınları özellikle ilk zamanlarda, bir anlamda şok yaşamaktadırlar. Alzheimer hastalığına yakalanmış olan yakınının davranışlarını, düşünce ve tutumlarını kabul edememektedirler. Özellikle karı koca olan hasta yakınları, hastanın kasıtlı olarak davrandığını iddia edebilmekte ve hastalığın doğal bir sonucu olduğunu görememektedirler. Şöyle ki kocası Alzheimer lı karısını, ya da karısı Alzheimer hastalığına yakalanmış olan kocasını “hınzırlık” la suçlayabilmektedir. Gerçekten de Alzheimer hasta davranışları öyle ilginçtir ki, hani bazılarında “İşine geleni anlıyor, işine gelmeyeni anlamıyor, /İşine gelirse hatırlıyor, İşine gelmezse hatırlamıyor/İşine geldiğini unutuyor, işine gelmediğini unutmuyor” şeklindeki düşüncelere hak verircesine gelişim gösterebilmektedir. Hastadan hastaya, kişiden kişiye farklılıklar gösterebilmektedir.
Bir çok hasta yakınının; “hiçbir hastalık bu kadar kötü değildir. En ağır, en acımasız hastalık budur. Kanserden daha kötüdür.” Diye isyan ettiklerine tanığım. Nedir Alzheimer hasta yakınlarını bu kadar kötümserleştiren, karamsarlaştıran şey? Sanırım ilk önce; “çok değer verilen, gözünde büyütülmüş, hayranı olunmuş, model alınmış kişilerin, bir anda anlaşılamaz hale gelmeleri, “saçmalamaya başlamaları” dır. En basit şeyleri yapamaz, kardeşini hatırlayamaz, evinin yolunu bile bulamaz hale gelmeleri, inatçı-suçlayıcı, söz dinlemez bir kişiliğe bürünmeleri, yani yükseltildikleri yerden aşağılara inmeye başlamalarıdır.” yazımızın devamı gelecek arkadşlar
başlamalarıdır.” Diye düşünmekteyiz. Hepsi için aynı olmamakla birlikte, Alzheimer hasta yakınlarında gözlemlediğim, kendilerinden dinlediğim, tanık olduğum bazı düşünce, tutum ve davranış değişiklikleri şöyledir:
1. Hastalığı kabullenememe: Hastalık kendini yeni yeni göstermektedir. Olamaz, bu bir tesadüftür, bu gördüğüm, duyduğum gerçek olamaz, bunlar herkeste görülebilir gibi düşünce süreçleri yaşanır. Doktora gitme gereği de duyulmayabilmektedir.
2. Çevreden saklama eğilimleri: Yine hastalığın ilk ortaya çıktığı zamanlardır. Genelde çevreye açılmaz, kimseyle paylaşılmaz, ne derler, ne düşünürler vb. soruların cevapsız kaldığı psiko sosyal bir süreçtir.
3. Hastalığı kabullenme, tedavisi için çareler arama: Hastalığın ciddi olduğunu, aile ilişkilerine ve günlük yaşantılarına olumsuz etkileri olduğunu görüp çözüm üretmek üzere harekete geçme evresidir.
4. Bilgi edinme, kendini yetkinleştirme, diğerlerini arama: Alzheimer hastalığı üzerine gerekli donanım ihtiyacı vardır. Bu yönde bir kez hareket edilince yol açılmakta ve bu alanda faaliyet gösteren kurumlar, gönüllü kuruluşlar, guruplar ziyaret edilmekte, bir çok kaynağa ulaşılabilmektedir. Genetik olup olmadığı bu evrede gündeme getirilmekte genellikle. Kendisi veya yakınları için neler yapılabileceği de bu dönemde araştırılmaktadır.
5. Hastasına sahip çıkma, kendini adama: Alzheimer lı hasta genelde yalnız bırakılmakta, tanıdıklar, akrabalar, eş-dost, arkadaşlar “yaaa onu o vaziyette görmeye dayanamıyorum” gibi nedenler göstererek veya da göstermeden uzaklaşmaktalar. Bakım işi kardeşler arasında sorun olmakta yine de genelde, bir kişinin üstünde kalmaktadır. O kişi hem diğer kardeşlerini suçlamakta, acizlenmekte ancak zamanla da bakım işinden vazgeçemez duruma gelmektedir. Yani hasta yakınlarından birisi kendini hastasına adama eğilimine girmektedir. Bu kişiler, hastanın vefatından sonra boşlukta kalmakta, o sürekli şikayet ederek mızmızlandıkları koşulları yani hastasını yeniden aramaktadırlar…
Alzheimer yakını olmak zordur. Alzheimer bakımını üstlenen kişinin sürekli bakım vermesi imkansızdır. Mutlaka arada kendisine boş zaman yarat/ıl ması, dinlendirilmesi zorunluluğu vardır. Bakımı üstlenen kişinin hasta davranışları ve yaşlılık konusunda bilgi sahibi olması, büyük öneme sahiptir.
Alzheimer lı hastalarımıza daha iyi bakım, hizmet veya yardım yapabilmemiz için, bu konuda da bilgi sahibi olunması gerekmektedir. Belki Alzheimer hastalığının kitabını yazamayacağız ama genelde gözlemlediğimiz davranışlardan, hasta dosyalarına düşülen notlardan, diğer hasta yakınları ile olan iletişimlerimizden, bire bir çalıştığımız Alzheimer lı hastalardan edindiğimiz bilgilerden de bir fikir sahibi olabiliriz. Şöyle diyelim: Alzheimer li bir hasta nasıl davranır? Bu düşünce, tutum ve davranışları öğrenmeliyiz. Bu bilgiler hastalarımızı anlamamızı, hastamızla iletişimlerimizi ve doğal olarak da yardımcı olma işimizi kolaylaştıracaktır. Bilme isek çözemeyiz. Bilir isek çözüm daha kolay olur.
Hasta yakınlarına önerilerimiz bitmemiştir. Ancak öncesinde Alzheimer lı hastalarda gördüğümüz Tutum ve Davranışları özetleyelim ki daha kolay anlatıp anlayabilelim.
Sağlık, insanın en önemli sorunudur. Yaşamak, öğrenmek, iş yapabilmek için sağlıklı olmak gerekir. Sağlığı bozuk olan, hasta olan kişi görevlerini tam olarak yapamaz. Bunun sonucu olarak da, kendine, ailesine, çevresine, topluma yararlı olamaz. Sağlıklı kişi mutlu, canlı, hareketli olur. insanların sağlık kurallarını öğrenmesi ve sağlıklı yaşama bilincine kavuşması için Birleşmiş Milletler Örgütü 7-13 Nisan tarihleri arasını Sağlık Haftası olarak kabul etti. Her yıl Sağlık Haftası Birleşmiş Milletler'e üye ülkelerde aynı zamanda değerlendirilir. Sağlık Haftası’nın amacı, sağlık bilgisinin ve yardımının geniş halk kitlelerine ulaşmasıdır. Hafta boyunca insan sağlığı konusunda radyolarda konuşmalar yapılır. Televizyonda sağlıkla ilgili programlar sunulur. Gazete ve dergilerde insan sağlığı ile ilgili yazılar yayınlanır. Bu hafta içinde okullarımızda beden sağlığı, beslenme konusunda bilgiler verilir. Sağlığın önemi anlatılır. Sağlıklı olmanın kuralları öğretilir. Birleşmiş Milletler Örgütü, her yıl bir sağlık konusu seçer. O yıl üye ülkelerde konu üzerinde durulur. Seçilen konu bir hastalık ise bu hastalığın tanımı, belirtileri, iyileştirme yöntemleri anlatılır. İnsanlar çok eski çağlardan beri sağlığın önemini kavramışlardır. ilkçağlarda insan sağlığının bozulması, doğa dışı güçlerin etkisine bağlanıyordu. Hastalığın iyileştirilmesi için büyücüye başvuruyorlardı. Uygarlığın gelişmesi ile tıp bilimi ilerledi. Hastalıkların nedenleri bulundu, iyileşme yöntemleri gelişti. Bugün büyücülük ilkel toplumlarda kalmıştır. Tıp bilimi her gün yeni buluşlarla insanlığa büyük yararlar sağlıyor. Tıp bilimi yalnız hastalıklarla, hasta olan insanlarla ilgilenmez, însan sağlığının sürekliliği, insanların hasta olmadan yaşamlarını sürdürmeleri için araştırmalar yapar. Yeni yöntemler geliştirir.
Dünyanın her yerinden herkesin yenileceği bir yer vardır. Kimilerini yenilgi yıkar , kimileriyse zaferle küçülür, bayağılaşırlar. Büyüklük, hem yenilgiyi, hem de zaferi kabullenebilen kişilerde yaşar.
Yaşlılık, sağlık ve diğer sorunların daha fazla olduğu bir dönemdir. Gerçekçi hayat felsefesine sahip olan insanlar, en ufak şeylerden mutlu olabilir. Uçan bir kuş ya da kelebek, kedi-köpeğin dolaşması, rüzgarın sesi vs. onlara zevk
ve mutluluk verebilir. Ancak, karamsar bir gözlükle bakan kişiyi cennete de koysanız, rahat ve huzurunu bozacak şeyler bulabilir. Beklenti düzeylerini yüksek tutan, aşırı hırslı, ihtiraslı ve karamsar olan yaşlılar, hep daha fazlasını istediklerinden, asla mutlu olamazlar.
Hayattan; mantık dışı, yaşam döngüsü ve yaşlılığa uygun olmayan çok şey istenmemeli, beklenmemelidir. Hayatın bize sunduğu, bize verdiklerinden yararlanabilmeli, bunların kıymetini bilebilmeliyiz. Böylece yaşlılıkta kendimizi çok daha iyi hissedebiliriz. Gençlikte kaybettiklerin, yaşayamadıkların ve kazanamadıklarının yasını tutmak yerine, yaşlılığın tadını çıkarmak, çok daha akılcı olmaz mı? Tabii ki olur..!
Şimdi sizlere, ülkemizin büyük bir şirketinde yöneticilik yapmış emekli bir insanın, yaşlılık hakkındaki yazısını sunacağım. Buyurun okuyun…
Sevgi, insanın içini ısıtan sıcacık bir duygudur. Sevgi insan olmanın temel gerekliliklerinden biridir.Yaşamak için nasıl yemek, su , nefes gerekliyse sevgi de bir o kadar gereklidir. Sevgi olmadan yaşamanın da hiçbir anlamı olmaz. Sevgi hiçbir bedeli olmayan bir hazinedir. Sevgi içten gelir, kişinin yüreğinin en derinlerinden seslenir insanlara.Dünyada en değer verdiğiniz varlık ya da nesne bir kuş kanadı gibi çırpınır durur yüreğinizde. Yüzyıllardır sevgi üzerine şiirler söylenmiş, şarkılar yazılmış, resimler yapılmış,sevgi en güzel şekilde sanat eserlerine yansıtılmıştır. Çünkü sevgi yüreğin yansımadır.Sevgi insanın sevdasını tüm dünyaya yansıtmak istemesidir.
Besbelli ki hepimiz yaşamak için dünyaya geldik. Ama bu ya sonsuz bir acıya ya da çılgın sevince salındık demek değildir. Herkes kendi hayat düzenini çalışmasıyla tayin edecektir. Önce ne olduğumuzu, ne olmak istediğimizi düşünerek bizi istediğimiz sonuçlara ulaştıracak yollar araştırmalıyız. Her arzunun gerçekleşmesi mutlaka bir çabaya bağlıdır. Daima «isteyen» insanoğlunun da hareket gücünü azaltan düşüncelerden sıyrılıp sürekli bir çaba göstermesi kendi kurtuluşunu sağlar. Üstelik teknik imkânların son derece geliştiği hareketli bir çağda yaşıyoruz. En büyük mutluluk insanların kendi çaplarında, faydalı olabilecek birşeyler yaratabilmeleridir. Dünyada hiç bir şey çalışma zevki kadar verimli ve köklü, yeni hiç bir netice yaratıcılık gücü gibi sürekli değildir
''Zifiri karanlıkta gelse şiirin hası Ayak seslerinden tanırım Ne zaman bir köy türküsü duysam Şairliğimden utanırım''
Bedri Rahmi EYÜBOĞLU
yukarıdaki dizeleri duymayan kalmamıştır belki; ancak ne zaman duysak bu mısraları, içimiz titrer belki. Yüreğimizi titremesi, gerek türkülerimizin hakikaten bu denli etkileyici ve güzel olması, gerekse de mütevazı bir şairin, türkülerimizi bu kadar sanatsal bir şekilde göklere çıkarmasıdır sanırım.
Bir türkü dinleyip de kendisinden geçmeyen, sevdalara düşmeyen, ölüp ölüp dirilmeyen kimse yoktur. Türkülerimiz, uzun bir yolculuğun en güzel taşıtıdır. İstediğimiz menzile ulaştırır bizleri. Bazen hüzünler diyarına, bazen aşklar, özlemler, gurbetler, acılar diyarına göçüp dururuz. Ancak ölüm olsa bile vardığımız yer, zevkle ölürüz. Bu zevki bize tattıran şey ise, türkülerimizin binlerce yıllık geleneği, kültürü, duyguyu harmanlamış ve önümüze en güzel besin olarak sunmuş olmasıdır.
günaydın dostlar günaydın yarına umutla bakanlar sevdasıyla özgürlüğüyle düşleriyle tutsaklığıyla öyküsüyle bestesiyle sevgi dolu hayaller kuranlar bugün size usta bir şairin dizeleriyle merhaba demek isiyoruz..
“Öyle yıkma kendini, Öyle mahzun, öyle garip… Nerede olursan ol, İçerde, dışarda, derste, sırada, Yürü üstüne üstüne, Tükür yüzüne celladın, Fırsatçının, fesatçının, hayının… Dayan kitap ile Dayan iş ile. Tırnak ile, diş ile, Umut ile, sevda ile, düş ile Dayan rüsva etme beni.“
AHMET ARİF
günaydın dostlar mutlu huzurlu bir gün geçirmeniz dileğiyle..hepinizi sevgiyle aşkla mutlulukla selamlıyorz
Cocukluk guzel seydi vesselam, acinin rengini bilemesin gozyaslarinin tonu yoktur insanlarda birbrini severdi komusunun bahcesinde asirdigimz eriklerin tadinda huzun yoktu gonlumuz rahati bir tek mahalle kavgalarimiz vardi.şimdi ise çok huzursuzum sözcüklerle savaşıyorum bu kavga bu açlık bu öfkeyi anlayamıyorum benmi yaslandim yoksa hayatmi acimasiz inan bilemiyorum uykullarim bolunuyor uyuyamiyorum gece bir kac defa uyanip kendimi sorgulatamiyormda insanlar neden bukadar acimasiz olabildiler baksana artik cocuklarda ôluyor acilarimiza merhem süremiyoruz bu duyarsızlık bu belirsizlik neden yasini tutugumuz komsularimiz acısını kendi acımız bildiğimiz dostlar nerdeler be vesselam
bereketli huzurlu cumalar
Güzel bir sabahtan sizlere selam olsun,sağlık huzur ve mutlulukla kalın.hiçbir hediye sevgi kadar değerli değildir,bugün bu değerli hazinenizi sevdiklerinize tatıtırın ama içtenlikle ama samimiyetle ama bedelsiz ama beklentisiz olsun..Zamann insafsız beklentisine sakın girmeyin zaten hep geç başlamışısz sevmeye.....
dürüst olmak gerekirse bugün yazacak yada paylaşacak birşey bulamadım daha doğrusu kalbimize dokunanı bizi birbirimize yakınlaştıracak saygı duyurtacak toplumun harabeye döndüğü bir zamanda öfkeli bakışlardan,samimiyetsiz merhabalardan, hileli gülüşlerden farklı görünmek için maske takanlardan uzak, kendin olmayı başarabilen ve karşısındaki kişiye o hissi veren yani içimizdeki bizi özlem duyduğumuz o sade çamursuz aynası yalnız sevgi ve merhamet olan o güzel insanların memleketini yaratmak başaracakmıyız bilemiyorum...sevgi dolu bir pazar diliyoruz...
Bir genç, bir ihtiyara yaşlı olmasından dolayı ikramda bulunursa; yaşlandığı zaman, kendisine ikramda bulunacak bir kimseyi, kendisine hazırlar.
Hz. Muhammed (sav.)
İnsanlar onlara ne söylediğinizi unutabilirler. İnsanlar onlara ne yaptığınızı da unutabilirler. Ama insanlar, onlara kendilerini nasıl hissettirdiğinizi asla unutmazlar. Philemon
yaşlılık çaresizlik değildir,yaşlılık kaybetmek değildir,yaşlılık ele avuca bakmak değildr..yaşlılık aileyi bir arada tutan çınar ağacıdır,eve girdiğinde gözlerin ilk aradığı ışıktır,merhamettir,çıkmaza girdiğinde yalnızca onunla oturup kaybedilişlerini yıkılışlarını paylaşırsın,sen anlatıkça hiç sıkılmayan hep gülümseyen sabretmeyi umutla yarınlara bakmayı,hayata karşı savaşmayı öğreten yendildiğinde dahi tekrar kalkıp ayakta durabilmeyi öğretendir...aslında yaşlılık felsefedir romandır resmetmektir geçmişin en güzel notasıdır...ve plakta çalan her şarkının ta kendisidir.
güzel bi sözle sizalere merhaba demek isetiyoruz..bencil olmayın paylaşımcı sevgi dağıtan umut verenlerden olun..
bereketli huzurlu sağlıklı bir cumalar..
Hepimiz mutluluğu arıyor, mutlu olmak adına yapıyoruz her şeyi… Çok uzaklarda arıyoruz, her şeyin istediğimiz gibi, planladığımız gibi olmasını bekliyoruz mutlu olmak için.. Mutluluğu kendimize ancak o zaman layık göreceğiz sanki… Peki bu böyle mi devam edecek?
Elbette hayır. Gün içerisinde bile farkında olmadan mutlu oluyoruz karşılaştığımız olaylarla. Sadece kendimizi şartladığımız için görmüyor, fark etmiyoruz… Gelin bir kaç örnek vereyim;
sevgi dolu umut dolu mutluluk dolu bir hafta sizlerin olsun
hepimiz bir aileyiz. ,ailemizin geleneksel günlerinden bir kare..sevgi dolu bir kare mutluluk dolu bir kare çünkü biz birbirimizi seviyoruz ve bu sevgimizi sizlerle paylaşıyoruz..
Her insanın sahip olması gereken ilkelerden başlıcaları doğru ve dürüst birer insan olmaktır.. insan doğruluk ve dürüstlüğü ilke edinirse,toplumu yaşanılır hale getirir.. aldatma ihanet ve çıkarlar olmadığı sürece, yaşanılası bir düzenin adımları sıklaşır güzel bir düzenin bahçesi oluşmaya başlar. Doğruluk ve dürüstlük, her zaman iyiliği, gerçeği, yardımseverliği doğurur. Adaleti sağlar merhameti doğurur ve haksızlıkların önünde durabilmeyi öğretir, dürüst insan toplum içinde kendisine en çok güvenen insandır. Oysa doğruluk yerine yalanı, dürüstlük yerine sahtekarlığı benimseyenler hem toplumu kirletirler hemde...................
huzurlu evimizin dış görünüşü... sevgi hürmet ve saygıyla sizleri selamlıyoruz mutlu ve huzurlu kalmanız dileğiyle......
sevgi dolu bereket dolu umut dolu huzur dolu bir cuma geçirmeniz dileğiyle....
Yaşlı Bakımında Çözümler
Ülkemiz insanının hayatta kalma süresinin giderek uzadığı üstelik daha da uzayacağı çağımızda yaşlıların bakımı konusu giderek daha da önem kazanmaktadır. Çünkü yaşlının yaşam kalitesini, öncelikle bakımkalitesi etkiler. Yaşlı bakıcılığı profesyonellik gerektirmesine karşın ülkemizde bu iş evdeki kadınlarca ücretsiz olarak yapılmaktadır. Yetiştirilmiş yaşlıbakımı elemanının yok denilecek kadar az olduğu ülkemizde yaşlı bakıcılığı meslek olarak kabul edilmemekte. Yaşlı bakıcılığı bir meslek olup, yaşlı bakımı da saygın bir çalışma alanıdır. Yaşlı bakıcılığı –genellikle- kadınların yaptığı bir iştir ve artık –yeni– bir sektördür.
Sektörün işleyişindeki çok yönlü sorunlar çözümlenmeli ve öncelikle; yaşlılar, yaşlıya bakım verenler ve aileler çok yönlü desteklenmeli, kamu ve gönüllü kurum ve kuruluşları bakım elemanı yetiştirilmesi konusunda önderlik yapmalı, Yaşlı Bakım Elemanı Yetiştirme Kursu müfredatlarının amaca uygun belirlenmeli ve bu elemanların sosyal güvenlik sorunlarının çözümlenmesine ilişkin düzenlemeler yapılmalıdır.
Yaşlılığın Sosyal Boyutu
Yaşamımızın temel gerçekliklerinden biri de yaşlılıktır. Genellikle insan yaşamının bebeklik, çocukluk, gençlik, yetişkinlik ve yaşlılık dönemlerinden söz edilir. Sosyal açıdan yaşlılığı, bireyin statü kayıplarına paralel olarak toplum tarafından yaşlı olduğuna dair aldığı mesajlar biçiminde tanımlamak mümkündür. Toplumda bireyden beklenilen davranışlar vardır ki, bu davranışlar yine toplumun norm ve değerleri tarafından belirlenmektedir. Toplum bireye sahip olduğu yaş aralığına yönelik belli değerlendirmelerde (yakıştırmalarda) bulunur. İleri yaşların göstergesi olarak, saçlarda akların oluşması, hareketlerinin yavaşlaması, algılamada karşılaşılan güçlükler bireyleri ister istemez belli kategorilere dahil etmemize neden olur. Bu değerlendirmeler ya da etiketlenmeler toplumun kültürel öğrenmeleri ile yakından ilgilidir. Bizler bu söylemleri öğrenerek büyürüz. Şurası bir gerçek ki, günümüzün stresli yaşamına rağmen eğer ileri yaşlara ulaşabilmiş isek, kendimizi şanslı saymamız gerekir. Çünkü bir çok kişi bu yaşlara gelmeden yaşamdan kopup gitmektedir. O halde yaşlılık dönemine ulaşma şansını elde edebilenlerin, bu dönemini daha iyi nasıl geçirebilir, daha kaliteli bir yaşamı nasıl sürdürebilir, kısacası başarılı yaşlanmayı nasıl sağlayabilir, bu soruların yanıtını düşünmesi gerekir. Sosyal yaşamın olmazsa olmaz koşullarından biri kendi dışımızdaki bireylerin varlığı ile yaşamımızı sürdürmemizdir. Sosyal olmak, bir arada yaşamak, birlikte eylemek anlamına gelir. Sosyolojide birlikte eylemek için, sıcak ilişkileri ve samimiyeti canlı kılmak ve yüz yüze iletişim kurmak gerekir.
Bir önceki yazımız dikkatle incelenirse, aslında Alzheimer hastaları ile nasıl çalışılabileceği de ortaya çıkmış olacaktır. Çünkü düşünce, tutum ve davranışları kendilerinden değil hastalıklarından kaynaklanmaktadır. Ve biz onları daha iyi anlayabiliyor, kabul edebiliyoruz. Yani bize çok anlamsız, çok basit veya çocukça gelen davranışlarda kasıt, art niyet yoktur ve düşmanca davranışlar değildir. Bizlerin sinir olmamızdan Alzheimer lı olan hastamız mutlu olmaz. Kendi içinden; “Oh be yine sinir etmeyi başardım” diye düşünmez. Üstelik kızdığımız zamanki gergin halimiz, onu da olumsuz etkiler. Sağlıklı bir insanın Alzheimer lı bir kişinin yerine kendini koyması yani empati yapması oldukça zordur. Ancak şunu düşünebiliriz ki; oradan öyle görülmektedir. Dolayısıyla davranışlarının arkasında kendince haklı nedenleri vardır.
Dilerseniz onları biraz anlamaya çalışalım. Bazı sesler duyduğunuzu düşünün ya da görüntüler gördüğünüzü... Örneğin; aslında vefat etmiş olan eşinizin, gelip karşınıza oturduğunu ve size sorular sormakta olduğunu düşünün. Ne yaparsınız? Tepkileriniz nasıl olur? Veya size yardımcı olan tek kişi olan kızınızla sokaktasınız ve bir binaya, bir kuruma girdiniz. Kızınız size diyor ki; "Anne ya da baba, benim biraz işim var. Sen burada otur, bekle, ben bir süre sonra seni gelip alacağım." Nerde olduğunuzu, evinize nasıl gideceğinizi, aylardan ne, haftanın hangi günündesiniz hatta saatin kaç olduğunu bile bilmiyorsunuz. Yabancı insanlar arasındasınız. Ne düşünürsünüz? Terk edileceğiniz gibi bir hisse kapılmaz mısınız? Tedirginlik yaşamaz mısınız? Daha ötesi, bir saat beklediniz ve kızınız hala gelmedi, tepkiniz ne olur? Evet alzheimer lı hastalar bunları fiilen yaşıyabiliyorlar. O zaman tepkilerimizi buna göre vermek durumundayız. Buraya kadar söz konusu ettiğimiz düşünce, tutum ve davranışlardan bazı önerileri gerekirse tekrar etmenin yararlı olacağını düşünüyoruz.
Kamil BAYSAL
Sosyal Hizmetler Uzmanı
Kıvılcım Huzurevi ve Bakım Merkezi
Sorumlu Müdürü
Kivilcim Huzurevi olarak yaptığımız işin öneminin farkındalığındayız.Maddi bir gelirden çok,yaşlılarımızın hizmetlerini kusursuz şekilde yerine getirme çabasındayız.Bu çabamıza sevgimizi,samimiyetimizi,içtenliğimizide katarak büyüklerimize karşı saygı ve sorumluluğumuzu yerine getirme mutluluğundayız.Gerek beslenme gerek temizlik gerekse sosyal aktivitelerimizide ön planda tutarak büyüklerimizin mutlu olmasını sağlıyoruz.Elbete ki eksiklerimiz vardır önemli olan bu eksimiğizi hızlı bir şekilde doğruya tamamlayıp o sevinci yaşamaktır..Biz yaptığımız her işin arkasında durarak büyüklerimize o değeri en iyi şekilde vermeye çalışıyoruz inşallah bundan snra kıvılcım huzur evi olarak en iyisini en güzelini yapmaya devam edeceğiz..sevgilerle
1. İnatlaşmak, sert davranış, yüksek ses tonu, emir cümleleri, negatif cümleler, asık surat, gergin bedensel duruş, aceleci davranış, aşağılayıcı sözler, değersiz olduğunu hissettirecek sözler, tutum ve davranışlar vb. Yasaktır. Ne olduğunu anlamadan anlık yapılan yardım girişimleri yine hastamızın ajite olmasına yol açar. İteleme, çekiştirme, umursamama da aynı sonuçlara yol açar. Bunlarla bir yere varamayacağımızı, problemi daha da büyüteceğimizi peşinen kabul etmeliyiz.
2. O zaman tam tersi;inatlaşmamak mümkünse ayak uydurmak, yumuşak davranmak, alçak, sakin ses tonu, teklif cümleleri, pozitif cümleler, güler yüz, dingin bedensel duruş, zaman tanıyarak uygulama vb. Seçenekler tercih edilmelidir. Kendisinin değerli, becerikli, iyi kalpli vb. Birisi olduğu ve kendisinin önemsenip değerli görüldüğü sözlü olarak da, davranışlarla da hissettirilmelidir. Sürekli aynı şeyleri yapmak zorunda olan kişiler için zor olmakla birlikte işimizin daha kolay olabilmesi için bunlar gereklidir.
3. Mekan oryantasyonu yapamadıkları dikkate alınarak, bakım işinin kendi evinde, hep aynı evde yapılması tercih edilmeli, mümkünse ev değiştirilmemelidir.
4. Yardımcı olurken, ne yapmakta olduğunuzu belirtiniz. Örneğin; kullanmakta olduğu hapları hastanın ağzına itelemek yerine, ilaç içirmek istediğinizi belirtip hazır olmasını sağlayabilirsiniz. Bir başka ifade ile hastanın da ne yapmakta olduğunu bilmesi gerekmekte ve en doğal hakkıdır.
5. Hastanın kendisinden tarafa olduğunuza inanması gerekmektedir. İçtenliğinize, samimiyetinize, ona gerçekten yardımcı olmak istediğinizden emin olması, yardımcı olmanızı kolaylaştıracaktır. Güven ilişkisi, yalnızca alzheimer lı hastalarda değil, bütün insan ilişkilerinde de zorunluluk arz etmektedir.
6. Yanında, yakınında kendisi hakkında konuşulanları anlayabilir, tedirgin olabilir,
dedikodusunu yaptığınızı, kendisi hakkında planlar kurmakta olduğunuzu düşünebilir. Bu nedenle dedikodu yapar durumda konuşmamak (Fısırdaşma) konuşulanlara da dikkat etmek, hatta kullandığımız sözcükleri itinalı seçmek zorundayız.
7. Bütün insanlar anlaşılmak isterler. Alzheimer lı hastaların da anlaşılmak istemesi en doğal haklarıdır. Daha ilerisi, onları anlamadan, gereği gibi yardımcı olmamız imkansız gibidir. Karşısında hiç kimse olmadığı halde, birileriyle konuşmaları veya sanki birilerine cevap vermeleri bize çok ters gelebilir. Ancak onların bulunduğu yerden bakabilirsek, dünyayı, olay ve olguları onları onların 5 duyusu ile değerlendirmeye çalışırsak, ne kadar zor durumda olduklarını anlayabiliriz. Empati yapmaktan söz ediyoruz. Empati yeteneği hepimizde vardır. Aslında empati yapmak, kendimizi onların yerine koymaya çalışmak, her şeyin başıdır diyebiliriz.
1. Alzheimer li hastalarla çalışırken bilinmeli ve kabul edilmelidir ki; "Hastamıza ait eşyalar önemlidir ve iyi değerlendirilmelidir. Kırmızı yelek, içinde para olmasa bile cüzdanı veya güneş gözlüğü ya da saç tokası vb. Kaybedilirse olacaklar bellidir. Yani kıyametler kopacağından özenle saklanmalıdır. Hırsızlıkla suçlanmanız kaçınılmaz olabilir. Hastamızın benimsediği eşyalar, onlarca yıl öncesine ait, örneğin gençliğini hatırlatan, (mutlu günlerini hatırlatan) eşyalar olabilir. Resimler, albümler, ses kayıtları arada bir de olsa hastamızla paylaşılabilir."
Alzheimer lı hastalarla çalışılırken bilinmelidir ki; "Bütün insanlar anlaşılmak isterler. Alzheimer lı hastaların da anlaşılmak istemesi en doğal haklarıdır. Daha ilerisi, onları anlamadan, gereği gibi yardımcı olmamız imkansız gibidir. Karşısında hiç kimse olmadığı halde, birileriyle konuşmaları veya sanki birilerine cevap vermeleri bize çok ters gelebilir. Ancak onların bulunduğu yerden bakabilirsek, dünyayı, olay ve olguları onları onların 5 duyusu ile değerlendirmeye çalışırsak, ne kadar zor durumda olduklarını anlayabiliriz. Empati yapmaktan söz ediyoruz. Empati yeteneği hepimizde vardır. Aslında empati yapmak, kendimizi onların yerine koymaya çalışmak, her şeyin başıdır diyebiliriz."
mutluluk ve huzurumuz için çevremizi en sade ve gözü yormayacak şekilde dizayn ediyoruz..yaşlı demans alzehmir hastalarımız rahat etsin diye
dostlar ziyarete gelmiş hasta yaşlılar demans alzehmir yaşlı bakım yakınları buyurmuşlarhttp://kivilcimhuzurevi.com
yaşlı bakımı huzurevi mutluluk kalitelihizmet hosgörü demans alzehmir parkinson istanbulhuzurevi
Yaşlı dünyamız, demografik olarak da yaşlanmaya başlamıştır. Her ne kadar yaşlanma olgusu çoğunlukla gelişmiş ülkelerin sorunu olarak kabul edilse de, artık gelişmiş ülkeler kadar, gelişmekte olan ülkelerin de önemle üzerinde durması gereken bir konudur. Yirminci yüzyılın başlarından itibaren sanayileşme etkisi ile sağlık koşullarının iyileşmesi, doğurganlığın azalması ve yaşam kalitesinin yükselmesi sonucu yaşlı sayı ve oranında önemli artışlar olmuştur.
Kişiliğimizde yeni deneyimlere açık olmak, kendi kararlarını kendi vermek, hem kendi duygu ve düşüncelerinin farkında olmak hem de başkalarının değer yargılarına ve görüşlerine saygılı olmak yani bireysel olgunluk başarılı yaşlanmayla beraberdir.
Kişinin yaşamından memnun olması, öz portresinin olumlu olması, kendini öznel olarak iyi hissetmesi, ve yaşamdan hoşnutluk duyması başarılı yaşlanmanın kriterleridir.
Orta ve ileri yaştaki kişiler yaşlılığa uyum sağlamak için iç ve dış yapıların sürekliliğini korumaya çalışırlar. İçsel süreklilik ruhsal yaklaşımların, düşüncelerin, karakter ve duyarlılık alanlarının, deneyimlerin, tercih ve yeteneklerin devamıdır. Dışsal süreklilik ise psikolojik ve sosyal çevrenin ve başkaları ile kurulan ilişkilerin devamıdır. İç ve dış süreklilik bireyin kendi kimliğinin vazgeçilmez bir özelliği ise vazgeçilmezdir. Köyünden, memleketinden çeşitli nedenlerle büyük şehirlere göç etmek zorunda kalan yaşlı kişiler özellikle aradıklarını bulamayınca çöküntüye girmektedirler. Yeterince destek sistemlerinin, arkadaş çevresinin de olmaması işi kolaylaştırmaktadır.
Hekimin, hastasına durumun kendi çabaları ile değişebileceği duygusunu aşılayabilmesinin ve ona yalnızca geri kalan yaşamının sınırlarını değil daha neler yapabileceğini göstermesi büyük önem taşır. Durumlarının değişebileceğini ve dolayısıyla hastalığın olumlu etkilenebileceğine inanan insanlar, umutlarını tümüyle yitiren hastalara kıyasla, hastalığa karşı çok daha aktif, dolayısıyla başarılı bir biçimde mücadele verdikleri gözlemlenmiştir. Umut umuttur, elde ve gönülde tutmak gerekir.http://kivilcimhuzurevi.com
kendilerini olumlu yönde değerlendirme ve kendi isteklerini yaptırmak için çevrelerinde bulunanların direncine rağmen çaba göstermeleri takdir edilmelidir. detaylı bilgi için tıklayınız
Huzurevi misafirlerimiz için, 3 ana öğün ve ara öğünler olmak üzere tüm öğün yemeklerinin verilmesi, günlük oda ve banyo temizliğinin yapılması, düzenli aralıklarla havlu, çarşaf ve nevresimlerinin değiştirilmesi, kişisel çamaşırlarının yıkanması ve ütülenmesi hizmetlerini sağlıyoruz. Huzurevi misafirlerimiz günlük rutinlerine ve aktivitelerine devam ederken, ihtiyaç duyabilecekleri sağlık ve bakım hizmetlerine kolayca ulaşabiliyorlar. Huzurevi tesisimizde 7/24 görev yapan hemşire ve hasta bakıcılar misafirlerimizin kişisel hijyen, mobilizasyon, ilaç takibi ve tansiyon ölçümünü içeren günlük bakımlarını yaparken, Kurum Doktoru Huzurevi misafirlerinin düzenli olarak fiziksel muayenelerini yapıyor ve tedavi planlarının takibini gerçekleştiriyor.
Huzurevi bölümümüzde gün kahvaltı ile başlar. Ahçımız saat 07:00 sularında erkenci konuklarını ağırlamaya başlar ve kahvaltı saat 10:00’a kadar devam eder. Huzurevi sakinlerimiz kahvaltılarını ederken günlük gazete siparişleri tesisimize ulaşır. Tesis hemşirelerimiz huzurevi sakinlerimizin ilaçlarını servis etmeye başladıkları sırada duyulan kahve kokuları, biraz sonra koyulaşacak sohbetlerin ve gündem yorumlarının habercisi olur. Saat 11:00’e doğru, havanın ısınmasıyla birlikte ön bahçemizde yürüyüş yapan sakinlerimiz görünmeye başlar. Öğlen yemeği hazırlıklarını tamamlayan ahçımız, 12:00 civarında restorana gelmeye başlayan sakinlerimizle tek tek ilgilenir. Öğlen yemeğinden sonra günün programında olan etkinlikle ilgili psikoloğumuz sakinlerimizi ziyaret eder. Etkinliklerimiz genellikle iki türlüdür. Hava ve mevsim koşullarına göre tesis dışı veya tesis içi etkinlikler düzenlenir. Sanat, doğa, kültür veya eğlence temalı gezilerimiz olur. Eğer tesis içerisindeysek, sakinlerimizin tercihine göre bahçecilik, film saati, müzik dinletisi veya masa başı hobileri temalı etkinlikler düzenleriz. 18:00 sularında akşam yemeği başlar ve sonrasında bazı sakinlerimiz günün yorgunluğunu atmak amacıyla yavaş yavaş odalarına çekilirken, diğer sakinlerimiz kütüphanemizde, terasımızda ya da lobimizde sosyalleşmeye devam ederler. Tüm gün boyunca sakinlerimizin yanlarında olan sağlık ekibimiz, sakinlerimiz yatmadan evvel tedavi planlarını tamamlar ve tüm bulguları kayıt altına alırlar.
ŞEFKAT
Sevgi çeşitli şekillerde gözükür. Merhamet, dostluk, iyilik, hoşgörü, paylaşmak, yardımseverlik, eliaçıklık.vb.. Bunlardan biri de şefkattir. Ama sevginin en yücesi, kuşkusuz, bizi Hakikat’e ulaştıran sevgidir. Şefkat, merhametin daha latif olanıdır. Evlada yöneltilen Sevgi’nin ismi şefkattir. Bu değeri en iyi gözlemlediğimiz yaşam resmi annelerimizin bize olan sevgileri ve bu itilimdeki davranışlarıdır. Şöyle düşünün, anneleriniz çok merhametli insanlar olabilir ve bunu herkese, tüm canlılara gösteriyor olabilirler. Ancak, siz çocuklarına karşı duyguları tüm bunlardan çok çok farklıdır. Bunu en iyi sizler hissedersiniz. Karşılıksız sevgiye verilen en net örnek ana şefkatidi.Allah her insan varlığının ruhsal kalbindedir. Bunun farkına vardığınızda, en yüce mutluluğu hissedeceksiniz. Kalp merhametin yuvasıdır ve Allah merhametin konağıdır. Böylece insan tüm diğer varlıklara karşı nefret ve kin duyamaz. Şefkat öyle bir dildir ki, sağır da işitebilir, kör de okuyabilir. ‘Yalnız sadaka vermekle kalmayın, acıyınız da.. Istırapları dindiren, paradan çok şefkattir’, derken zekanın ve zenginliğin karşısında insanın ezilebileceği, iyi davranış ve şefkat karşında ise diz çökeceği anlatılıyor. Yani alan ve verenin de sevgiyi hissedebileceği, sevgiyi yaşayacağı belirtiliyor.
Her insan doğar, yaşar ve ölür. Bu süre zarfında çeşitli evrelerden geçer. Bu evreler bebeklik, çocukluk, gençlik ve yaşlılık evreleridir. Hepimizin bildiği gibi yaşlılık evresi artık ömrün sonuna geldiğinin bir nevi göstergesidir. Bu dünyadan göçme vaktidir. İnsanlar yaşarken çeşitli tecrübeler edinir, hayatın uzmanı haline gelirler. Yaşlılar da hayat konusunda uzmanlaşmış kişilerdir. Onların bu tecrübelerinden yararlanmak, bilgilerinden istifade etmek gerekir. Yaşlılara saygı göstermek hem örf ve adetlerimizde vardır hem de dini inancımızda. ayrıca bu, insanlığın zorunluluklarından birisidir de. Her birimiz, bir gün geldiğinde bizim de yaşlanacağımızı bilmeli, yaşlılara hürmette kusur etmemeliyiz. Yaşlanan anne ve babalarımıza sahip çıkmalı, onları korumalı, bakımlarını üstlenmeli ve asla saygıda kusur etmemeliyiz. Bilmeliyiz ki biz onlara nasıl davranırsak, torunlarımız da bize öyle davranacaktır.
Başarılı ve sağlıklı bir yaşlı olmak mümkün Çicero, yüzyıllar önce “Yaşlılığa katlanmak, kusurlarını çabalarımızla gidermek gerekir. Sağlığı göz önünde tutmak, bedeni ölçülü olarak işletmek, gücümüzü yok edecek denli değil, tazeleyecek denli yiyip, içmek gerek... Hem yalnızca bedene değil, asıl zihne ve ruha özen göstermeli, çünkü yağsız kalan lambanın söndüğü gibi bunlar beslenmezse, yıkıma uğrarlar. Çok yorucu bir beden eğitimi, kuşkusuz bedeni ağırlaştırır, zihinse, işletildiğinde çevikleşir.” diyerek sağlıklı yaşlanmanın reçetesini özetlemiş. Kronik bir sağlık sorunu olmayan ve kendi sorumluluğunu taşıyabilen yaşlıların bu reçeteye uyması ve yaşamlarını üretken kılmaları durumunda; uzun ve başarılı bir yaşlılık dönemi sürdürebileceği açıktır.
Huzur evimiz yaşlılarımızın; öncelikle saygı,sevgi ve onların kendini güvende hisedecebileceği bir ortam sağlamakla yükümlüdür.Düzenli yemek saatleri çay saati vede kontrol saatlerini kaçırmamakla birlikte onları mutlu,huzurlu görmek huzurevimizin önceliklerini kıllar.Bunun yanında sosyal aktiviteler oluşturup onlara bir ev sıcaklığından fazlasını vermek,aileden birisiymiş hissini tatıtırıp en ufak hüzünlerinden uzak tutup onların gülüşleriyle bir hayat var etmek. Elbetteki oğul,kız, torun sıcaklığını ararlar geçmişi yad edip o hüznü onların kalplerinden atamayız hepimiz bu esaretin bedelinin altındayız ama enazından bunu enaza indirgeyip,anın mutluluğunu yaşatmaktır. KIVILCIM HUZUREVİ olarak duygularımızı samimiyetle harmanlaştırıp eksiksiz sıcak bir ortamın mutluluğunda elimizden geleni değil dahada fazlasını güzel bir yuvada tandır sıcaklığında bir hisle büyüklerimize hissetirmektir...